Helenistik Pazarlama "Kırık Kanatlar"la Devam Ediyor



Hüseyin Özbek



Kırık Kanatlar dizisi Çılgın Türkler‘i çağrıştıran bir kampanyayla Kanal D’ de Ocak 2006’ da başladı. Şu Çılgın Türkler’in görselini izlemek için ekran karşısına geçenler epeyce şaşırdılar. Seyri bırakanların yanında bir kısım izleyici de “ Dur bakalım sonu nereye varacak” diye şimdilik temaşaya devam ediyor.



Dizinin proje tasarımcısı okurlarımızın “Salkım Hanımın Taneleri”nden , Suyun Öte Yakası’ndan iyi tanıdıkları Tomris Giritlioğlu. Filmin öyküsü Aycan Giritlioğlu’na ait.

Dizi, Şu Çılgın Türklerin rüzgarından yararlanarak, kırık kanatların altında gizlediklerini halka şırıngalamakta başarılı sayılmalıdır. Seyretmemiş olanlar için kısa bir özet yapalım isterseniz:

“Kurtuluş Savaşı’nın ilk dönemlerinin Ege’sinde, Ayvalık civarındayız. Düzenli ordu birlikleri işgalci Yunan ordusuyla çatışmaktadır. Halkın Milli Mücadeleye katılması için uğraşırken, bir yandan da bozguncularla, eşkıya ile mücadele etmektedirler. Milli Mücadele atmosferi içinde aşklar filizlenmektedir.

Çiftlik sahibi, varlıklı Nazım Bey’ in eşkıyalarca öldürülmesinden sonra iyi eğitim almış, Fransızca bilen kızı Nazlı ( Özge Özberk ) tek başına kalır. Kuzenleri Ayşe ( Begüm Birgören ) ve Zeynep (Türkü Hazer )’le birlikte çiftlikte yaşam uğraşı vermeye başlarlar.

Kuvayı Milliyeci Yüzbaşı Cemal ( Cansel Elçin ) Nazlıya ilgi duymaktadır. Bu ilgi karşılıksız da değildir. Yine yüzbaşının birliğinden teğmen Nevzat’la (Mehmet Ali Nuroğlu) Ayşe arasında bir yakınlaşma olur. Milli Mücadele dekorunda Türk kızlarıyla Türk subayları arasında gelişen bu aşklara bir başka boyut katılır.

Yunanistan’ da yüksek öğrenim gören Ayvalık’ lı Hristo Yunan işgal ordusu askeri olarak geri dönmüştür. Her nasılsa bir çatışma sonrası yaralı olarak kaçarken yolu çiftliğe düşer. Dizinin Millici Kızları Yunan askeri Hristo’ yu çiftlikte gizlerler, yarasını tımar ederler, beslerler. Bu arada Hristo’nun bu savaşa gönülsüz katıldığını, aslında ne kadar barışçı olduğunu da kızlarla süren söyleşilerinden öğreniriz. Birkaç kez çiftlik aranırsa da kızlar Hristo’larını gizlerler, teslim etmezler...

Çiftlikte yan gelip yatan Hristo’ yla küçük kuzen Zeynep bu arada çoktan mercimeği fırına vermişlerdir. Anadolu coğrafyasında işgalci Yunan ordusuyla Türk milleti arasındaki ölüm kalım kavgasında gelişen bu Türk-Yunan aşk sarmalı dizinin temel mesajını oluşturmaktadır.

Kasabanın ileri gelenlerinden muhtar ( Şemsi İnkaya ) dizide millici görünen, gerçek amacı çapul olan, servet avcısı Kötü Türk karakterindedir. Kızılay ve Milli Mücadele için toplanan paraları zimmetine geçirecek kadar kötüdür! Nitekim Ege’nin, Anadolu’ nun çocuğu olan Hristo’nun “Bu topraklar benim de vatanım” ( ! ) diyerek Kızılay’ a bağış için kızlara verdiği yüzüğü iç edecek kadar düzenbazdır...

Her Perşembe akşamı ekrana gelen dizi bu minval üzre sürüp gitmektedir...”

Dizinin tarihsel tuhaflıklarına çok kısa değinmek gerekirse; Ayvalık ve İzmir’in işgali sonrasında Yunan ilerleyişiyle geri çekilen askeri birliklerin olmaması gereken bir yerde ve zamanda ne aradıklarını cevaplamak çok zor. TBMM’nin açılışı sonrasında , düzenli ordunun teşkili, hiyerarşisinin oluşturulması döneminde işgal bölgesindeki askeri birliklerin nereden çıktığını anlayamıyorsunuz. Bu bölgede o dönemde ancak çete faaliyetleri mümkündü. Dizide düzenli ordu birlikleri görülüyor.

Yunan ordusunun ülkemizi işgalinin nedenini anlayamıyorsunuz, bunun sorgulanmasına da rastlayamıyorsunuz dizide. Zaten dizide fon dışında işlenen de bu değil.

Sivil halkın cephe gerisi katkıları kötü muhtarın kişiliğinde fena harcanıyor. Hristo’ nun kişiliğinde yerli Rum’ların , bu toprakların asıl sahibi, yerleşikleri olan Helenlerin torunları oldukları izleyicilerin beynine kazınıyor. Yine Rum gencin kişiliğinde Türklerle hiçbir sorunu, geçimsizliği olmayan masumlar olarak kutsanıyor. Türk kızıyla aşkı mizanseniyle de Türk’ü toprağıyla, insanıyla Rum’un nikahına, tapusu, zilyetliği, elmenliği altına sokuyor. İşgali destekleyen, Yunan ordusuyla birlikte davranarak, yüzyıllardır uyruğu oldukları, ekmeğini yedikleri devlete ve millete karşı ihanetlerinden beraat ettiriyor.

Osmanlı Yurttaşı olan İzmir metropoliti Hrisostomos’ un İzmir işgalinde Yunan ordusunu kutsaması, yerli Rumların Türkleri katletmesi, mallarını yağmalaması elbette ki dizide görülmüyor. Ama Kurtuluş Savaşı sonrası mübadeleyle Yunanistan’a gönderilen bu toprakların asıl sahibi ( ! ) Rumlara dizide beynimize kazınanlar sonucu pek ala ağıt yakabiliriz.

Dizinin reklam arasında Yabancı Damat reklamının niçin uzun uzun yapıldığının da düşünülmesi gerekir. Çılgın Türkler’ e yapılan göndermelerle, büyük kampanyalarla gösterime giren Milli Mücadele dizisi ( ! ) aslında 85 yıl geriye çekilen Yabancı Damat olmasın sakın?..

Kuvayı Milliye’ yi karikatürleştirerek, millici Zeynep’ i Hristo’ nun koynuna atarak Tuğçe Kazaz’ın Yunanlıya varıp vaftiz edilerek Maria’ laşması misali, bilinçaltımızdaki ulusal reflekslerde kısa devre yaptırılmaktadır.

Son yıllarda küreselleşmenin dayattığı, milli olan her şeyin bilincimizden boşaltılması, gayri milli olan her şeyin de boşalan bilince yerleştirilmesi, kutsanması ve içselleştirilmesi sürecini yaşıyoruz.

Akşam yorgunluğunu ekran karşısında çılgın Türklerin destanını izleyerek geçirmek isteyenleri fena işletmişler.

Türkiye’nin barbar Türklerin zorba işgalleri sonucu elden çıkmasını asla bağışlamayıp, yeniden ele geçirmenin, bizi de Anadolu bozkırında yok etmek isteyenlerin yeni ordusu işte böyle saldırıyor. Artık ordularıyla, tanklarıyla, toplarıyla Polatlı’ ya kadar gelmelerine gerek yok. Silahla, uçakla, bombayla yapabileceklerinin milyon fazlasını beyaz cam aracılığıyla zaten yapıyorlar. Özgür yaşama, direnme, ulusal temelde var olma duygunuzu dizilerle, medyayla, yani toplum mühendislerince en ince ayrıntılarıyla hazırlanan psikolojik harekatla, kültürel operasyonlarla çözüyorlar.

Bundan on beş yıl kadar önce yazarına Yunanistan tarafından ödül verilen bir kitap piyasaya sürülmüştü: Emanet Çeyiz. Hiçbir estetik değer taşımayan bu kitapta mübadele sonrası Yunanistan’a göçen Rum ailenin kızının Türk komşusunda kalan çeyiz sandığının 80 yol sonra bulunan sahiplerine teslimi işleniyordu. Türk komşunun torununun, muhafaza ettikleri sandığın Yunanistan’ da sahiplerine teslimi medya tarafından günlerce işlenmişti.

Emanet Çeyiz ve Suyun Öte Yakası muhabbetiyle gelinen noktaya iyi bakmak gerek. Sıranın artık suyun öte yakasındakilerin emanetleri istemesine geldiği anlaşılıyor. Ama bu kez talepler taşınır emanetlerden daha ağırına, taşınmaz emanetlere, yani toprağa, mülke, Türkiye coğrafyasına ilişkin olacak gibi...

Kırık Kanatlar bazı şeyleri örtse de, sonradan Pandora’ nın Kutusu olduğu anlaşılan emanet sandıktan ortaya saçılanların hepsini gizlemeye yetmiyor anlaşılan...

Hüseyin Özbek,

Avukat 05.03.2006

Comments