"Türk Devleti Öcalan'ı Tanısın"


DEVRİM ARSLAN-ANF

BRÜKSEL (30.03.2006) - Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarına katılan Belçikalı milletvekili Celine Delforge, ‘’Yapılacak tek şey, Türk devletinin Öcalan’ın Kürt halkının lideri olduğunu ve onunla konuşulması gerektiğini kabul etmesidir.’’ dedi.

Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarını ve Brüksel Kürt Enstitüsü Başkanı Derviş Ferho’nun anne ve babasının katledildiği köye yaptıkları ziyareti değerlendiren Delforge, “Kutlamalarda en çok dikkami ise bu insanların kendilerini ifade etme ihtiyaçları çekti” diye konuştu. Delforge ANF’nin sorularını yanıtladı. -Siz Newroz’u yerinde izlediniz, nasıl buldunuz?

Kürt yeni yılına Newroz bayramlarına katılmak üzere Kürdistan’a gittik. Batman’a gitmemiz gerekiyordu. Fakat gittiğimiz gün Batman’da 21 Mart’ta yapılması planlanan Newroz kutlamalarının iptal edilmesinden dolayı 19 Mart Pazar günü yapıldığını öğrendik.


Bu arada Batman’daki Newroz kutlamalarında çocukların tutuklandığı ve dövüldüğünü ve bir çocuğun halen cezaevinde olduğunu da öğrendik. Biz de Diyarbakır’daki kutlamalara katıldık.

- İlk kez mi gittiniz?

- Ben ilk kez gittim, heyette ilk kez Newroz kutlamalarına giden kişi de tek bendim. Newroz günü okuduğumuz gazetelerden Diyarbakır’da çalışan memurların, kamu sektöründe çalışan insanların da izin alamadığı ve zorunlu olarak çalıştığını öğrendik. Ayrıca çocuklar da mecburen okula gitmiş olmasına rağmen, 1 milyon kişi kutlamalara katılmıştı.

Kutlamalarda en çok dikkatimi çeken ise bu insanların kendilerini ifade etme ihtiyacını çok net bir şekilde göstermeleri idi. Eğlenmek istiyorlardı ve eğleniyorlardı da. Ayrıca politik taleplerini de dile getiriyorlardı. DTP ve PKK’nin bayrakları, Öcalan’ın portreleri de çok yoğun bir şekilde taşınıyordu.

‘AB’NİN MESAJI ANLAMASI ÇOK ÖNEMLİ’

- Newroz kutlamalarında AB, Türkiye ve Kürt bayrağı vardı, bu aynı zamanda Avrupa’ya çok güçlü bir mesaj değil mi?

- Evet, fakat AB’nin mesajı anlaması çok önemli. Şimdi AB, PKK’yi “terörist” bir örgüt olarak görüyor. Bu “teröristler” Türk bayrağını reddetmiyor, “Türkiye’den kurtulmak istiyoruz” demiyor. Kendi bayrakları ile Türk bayrağını yanyana taşıyorlar. Bu da Türk devleti sınırları içerisinde, Türkiye’de kendi var olma ve kendi kimlikleri ile yaşamak istediklerinin en büyük göstergesi.

Diğer taraftan bu insanlar aynı zamanda AB bayrağını da taşıyorlardı. Bu ise umutlarının olduğunu gösteriyor. AB’nin demokratik demokratik değerlerine inandıklarını gösteriyor. Bence şu anda top AB’nin kalesinde. Ama Türkiye’yi her şeye rağmen kabul etmemek lazım. Şu anda ekonomik değerler esas alınıyor. Ama kriterlerde insan hakları, azınlık haklarına saygı da yer alıyor. Türkiye’nin AB’nin temel haklarını kabul etmemesi ve hayata geçirmemesi durumda AB’ye giremeyeceği mesajını vermemiz gerekiyor. Türkiye-AB ilişkilerinde çok hayati yıllardan geçiyoruz.

‘HER ŞEY ÇÖZÜLDÜĞÜNDE BU İNSANLAR SADECE PKK’YE OY VERECEK’ -Öcalan posterlerinin çok olduğunu söylediniz, bu mesajın bir parçası mı?

- İzlenimim insanların zorla değil, isteyerek bu posterleri taşımasıydı. Halk sürekli, Öcalan’ın serbest bırakılmasını dillendiren sloganlar atıyordu. Yine PKK bayrağını da taşıyorlardı. Ben bu taleplerin sembolik olduğunu düşünüyorum. Her şey çözüldüğünde bu insanların sadece PKK’ye oy vereceğini düşünmüyorum. Fakat, lider pozisyonunda olan bir insanın tutuklanması durumu var. Bir başkan, lider doğal olarak bütün hakları olur. Bence sembolik olarak da olsa çok önemli. Öcalan’ın özgürleşmesi meselesine yaklaşım, O’nu çok sevmek ya da hiç sevmemekle bağlantılı değil. Bir halkın lideri ve o halk O’nun özgürlüğünü istiyor.

Bence halkı oluşturan bütün toplum kesimleri ile bir diyaloga gitmek hayati. Bu diyaloga ön ayak olma işini ise Türkiye devletinin yapması gerekiyor. Bu diyalog Türk devleti ile de yapılmalı. Örneğin, ETA’nın ateşkes ilan etmesi durumu var. Silahları bıraktı ve her şeyi konuşmaya açık olduğunu ilan etti. Fakat bundan çok kısa bir süre önce ise İspanya hükümeti Katalanya’ya daha fazla otonomi verdi. Devletten diyalog yönünde bir adım görüldüğü zaman şiddet doğal olarak ortadan kalkıyor. Çünkü o zaman güven ortamı baş gösteriyor. Politik diyalogun bir şeyler getireceği de o zaman ortaya çıkıyor. Yapılacak tek şey, Türk devletinin Öcalan’ın Kürt halkının lideri olduğunu ve onunla konuşulması gerektiğini kabul etmesidir.PKK ile ve toplumu oluşturan diğer kesimler de bu diyalogda yer almalı.

-Siz ayrıca Devriş Ferho’nun ailesinin katlediği köye ziyaretiniz nasıl geçti? Ne tür bir izlenim edindiniz?

- Biz, cinayetler işlendikten hemen sonra köye giden bir DTP’li ile birlikte köye gittik. Cesetleri görmüştü bu kişi. Köylülerle konuşma imkanı olup olmadığını öğrenmeye çalıştık, çünkü olayın nasıl olup bittiğini bilmek istiyorduk. Yani amacımız köylülerle konuşarak neler gördüklerini, bildiklerini öğrenmekti.

Köyde ilk dikkatimizi çeken ise insanların günlük yaşantılarının sürmesiydi. Fakat bu insanlar biz arabadan iner inmez hemen kayboldular. Bütün köylüler evlerine kapandı. Biz de Derviş Ferho’nun anne ve babasının evine gittik. İnsanlara sorular sorarak olayın nasıl olup bittiğini anlamaya çalıştık. Bu esnada bir kadın geldi, ne yaptığımıza bakmak için fakat bizimle konuşmayı reddetti. Kameramanın köyü dolaştığı bir anda aslında yaşlı bir kadın Ferho’ların evinin anahtarını ona vermişti ve eve kadar bizimle gelmeyi de reddetti. İnsanlar genel olarak konuşmak istemiyordu.

-Konuşmuyorlar mıydı, konuşmak mı istemiyorlardı?

- İnsanlar, köylüler kameralarımıza konuşmayı tercih etmedi. Bunun en büyük gerekçesi de doğal olarak bölgede var olan güvensizlik ortamından kaynaklıydı. Biz insanlarla röportajlar, söyleşiler yaparak olayın nasıl olup bittiğini anlamak istiyorduk, fakat insanlar konuşmamayı tercih ediyordu. Bizim de aklımıza doğal olarak, bir yere gittiğinde insanlar konuşmaktan kaçınıyorsa, cevap vermek istemiyorsa bir sorun olduğu izlenimini edindik.

Daha çarpıcı bir örnek vereceğim. Normalde insanlar kameraları gördüklerinde merak eder, ne yapıldığını, nasıl yapıldığını anlamak için gelir bakar. Fakat gittiğimiz yerde insanlar kameradan korkuyorlardı bunun için de ortan kayboluyorlardı. Dikkatimi çeken diğer bir nokta da sadece yaşlı insanların varlığı idi. Bunun gerekçesini ise görüştüğümüz insanlar anlattı. İnsanların çoğu yani genç nüfus köylerini terk etmiş. Gerekçe ise bölgedeki güvensizlik ortamı. Öğrendiğimiz diğer bir mesele ise o çevrede şimdiye kadar 7 cinayet işlenmiş ve bunların hiçbirisi açıklığa kavuşturulmamış. Yetkililer tarafından çözülebilen tek cinayette suçlanan köy korucuları ise 6 ay cezaevinde yattıktan sonra serbest bırakılmışlar.

- Şimdi İHD sorun üzerine çalışıyor, ilişki halinde misiniz. Bu cinayetlere ilişkin gelişmeleri takip edecek misiniz?

- Elbette, fakat çok da iyimser yaklaşamıyoruz. İnsan hakları dernekleri ile konuştuk, çünkü olay yerine ilk giden, durumu inceleyen olardı. Fakat net olan tek şey var, bu cinayet hırsızlık için yapılmamış olması. Evi gördük, çok mütevazi, değerli bir şeylerin olduğu bir ev değildi. Cesetleri gören kişi ise Derviş’in annesinin parmaklarında yüzüklerin halen bulunduğunu söylüyor. Değerli olan şey mücevherlerdir, yani hırsızlık için birini öldüren kişi mücevherleri de alır herhalde. Korkunç bir cinayet, tornavidalarla öldürülmüşlerdi. Öldürmek istemekten öte bir şey insanları korkutmayı amaçlayan bir cinayet. Savunmasız iki yaşlı insana saldırılmıştı, 80 yaşındaki insanlar tehlikeli olarak değerlendirilemez.

Hırsızlık cinayeti olsa onlar evde olmadığı bir anda rahatlıkla gelip hırsızlık yapabilirlerdi. Politik bir cinayet olduğuna ilişkin delillerimiz yok. Şüpheleniyoruz, çünkü tehdit edilmişlerdi, onlara Avrupa’da çocuklarının politik etkinliklerini durdurmaları yönünde tehditler geçmişte yapılmıştı. Bunların hepsi göz önünde bulundurulduğunda soru sormamıza neden oluyor. İHD yetkilileri ise, bu cinayetlerin çözülmeyeceğini söylüyor. Politik bir cinayet karşısındayız ve kez benzer durumda cinayetler işlenmiyor.

- Kürtlere ek bir mesajınız varsa alabiliriz?

Newroz çok güzeldi, bu insanları görmek çok güzeldi. Bizimle konuşan insanlar nereden geldiğimizi, ne yaptığımızı soran insanlardan aldığım izlenim ise çok mutlu oldukları idi. Ayrıca bizim onlarla ilgilenmemizden, sorunlarını dinlememizden ve oraya gitmiş olmamızdan ise mutlu idiler.

Dikkat çekmek istediğim başka bir nokta ise Hasankeyf’te yapılacak baraj. Oradan geçtik, tarihi bir zenginlik var ve bütün insanlığı, dünyayı ilgilendiriyor. Bu zenginliğin su altında kalmasını engellemek gerekiyor. Barajın yapılması, bölgenin boşalmasını beraberinde getirecek. Bu da iç göçü güçlendirecek. Bu insanların yaşam çerçevesi çok güzel, bu değerin farkındalar. Avrupa düzeyinde, bu zenginliği kaybetmemek için mücadele etmememiz gerekiyor.

ANF NEWS AGENCY

Comments