Liderler - Deniz Baykal Belgeseli

Türk tipi politikanın eşsiz bir örneği: Deniz Baykal

Gölgesini büyüten adam

En sevdiği şiir “Herkesin bırakıp gittiği noktada/sen dayanabilirsen tek/adam oldun demektir” diyordu. O yüzden hep dayandı. Örnek aldığı lider, bu şiirin tercümanı Bülent Ecevit’ti…

Cemal Süreyya, Deniz Baykal’ı şu sözlerle tarif ediyor: “Yalnız gölgesiyle göründü. Işığın hemen önünde durarak, hep öyle yaparak, gölgesini büyüttü. Öyle ki pelerini ürkütücü de sayılır oldu.”
Geçen hafta başı, CHP için hezimet olan seçim sonuçlarını ‘büyük zafer’ gibi sunan adam, adeta Cemal Süreyya’yı doğrularcasına gerçeğin ışığının önünde duruyor ve artık kullanılmaktan iyiden iyiye eprimiş peleriniyle gölgesini büyütüyordu.
Şu farkla ki, artık ürken kalmamıştı.
Tarihe ‘Türk tipi politika’nın en bildik sembollerinden biri olarak geçecek Deniz Baykal…
Partisinin her seçimde biraz daha eriyor olmasını, fazla kilolarından kurtuluyormuş gibi yorumlayacak kadar rahat…
Sonuçları ‘hezimet’ diye yorumladığı için medyayı suçlayacak kadar pervasız…
İstatistik bilmeyenlere rakamların dilini öğretecek kadar öfkeli…
Her şeye, hiçbir şey olmamış gibi devam edebilecek kadar genç…

Genç Baykal?
Tuhaftır, ama 1938 doğumlu Baykal, toruna karıştığı halde Türk siyasetinin ‘genç lideri’ unvanını kimseye kaptırmadı. Onu Or-an sırtlarında koşarken ya da bisiklete binerken görenler de bu illüzyonu sürdürmekte beis görmediler.
Anlatılanlara bakılırsa, çocukken de öyleydi.
Her sabah muntazam koşar, koşarken kızarır, kızardığı için ona ‘Domates Deniz’ denirdi.
Dar gelirli bir ailenin çocuğu olduğundan tamirci çıraklığı, simitçilik yaparak yetişmiş, ama darda kalmadıkça -Tayyip Erdoğan gibi- bunları siyasette dile getirmemeye özen göstermişti. Liseyi doğup büyüdüğü Antalya’da okurken kentin sulama kanallarında işçilik de yapmıştı, Toprak Mahsulleri Ofisi’nde ambar puantörlüğü de… Tekneyle karpuz nakliyeciliği de…
Heybeliada Deniz Lisesi’ne girmek istemiş ama bir sağlık raporu nedeniyle giriş sınavını kazanamamıştı. Daha sonra pek özendiği Deniz Üssü’ne 1980′de Zincirbozan’da sürgün olarak gidecekti.

Hukukçu
Hayatının iki önemli kararını o yıllarda vermişti:
Hukukçu olmak ve ortaokul aşkı Olcay Hanım’la evlenmek…
İkisi de oldu.
Ankara Siyasal’a girip 1959′da mezun oldu. 1961′de Mümtaz Soysal’ın Anayasa Hukuku kürsüsüne asistan olarak girdi. ‘Mülkiye Cuntası’ içinde Turan Güneş’in rahle-i tedrisinden geçti.
Asistan olduğu yıllarda, Hazine Müsteşarlığı’nda işe başlayan Olcay Hanım’la evlendiler. Fazla paraları olmadığından düğün yapamadılar. Akçakoca’da, hiç tanımadıkları iki kişinin tanıklığında sessiz sedasız evlendiler.
Baykal, -diğer politikacıların aksine- eşini hiç yanında gezdirmese de, her Yengeç burcu gibi ailesine düşkündü. Ve tabii ihtiraslı…

Siyasetçi
Siyaseti bırakması CHP’nin bir seçim hezimetiyle mi olacak, bilinmez ama, siyasete atılması CHP’nin bir seçim hezimetiyle oldu.
1965 yenilgisi üzerine CHP’nin durumunu değerlendiren bir rapor yazdı.
Daha sonra yazacağı doçentlik tezine dayanak olan bu çalışmada bu dibe vurmanın bir çıkışın başlangıcı olabileceğini yazdı. Siyasal Katılma başlıklı tezine göre DP geleneği halkın muhafazakâr değerlerine saygılıyken, CHP, onları değiştirmekten yanaydı. DP’liler halka hizmet götürürken, CHP’liler ona dans öğretmekle meşguldüler. Bu yüzden de hizmet almamış halk, değerlerine saldıran bu partiyi sandıkta habire cezalandırıp duruyordu.
İlginçtir, geçen hafta Baykal’ın partisi dibe vurduğunda, muhalifleri ona tam da bu saptamalarla saldıracaklardı.

Hizipçi
Sözkonusu rapor Turan Güneş aracılığıyla CHP’nin yükselen yıldızı Bülent Ecevit’e ulaştırıldı. Ecevit, bu genç akademisyeni elinden tutup İsmet İnönü’ye götürdü. Ve partiye böyle kaydoldu.
12 Mart döneminde askerdeydi.
Döndüğünde Ecevit’i partinin başına geçmiş buldu ve onun isteğiyle 1973 seçimlerinde Antalya’dan adaylığını koydu.
35 yaşında milletvekiliydi. 36’sında Maliye Bakanı oldu.
Ancak ‘70′li yıllar onun adının ‘hizipçilik’le özdeşleştirileceği yıllar oldu. O kadar ki, Meydan Lauresse sözlüğünün ‘Hizip’ maddesi hizipçiliğin ne olduğunu anlatırken kendisine atıf yapıyordu.

Sürgün
İkinci siyaset stajını 12 Eylül sonrası Demirel’le birlikte sürgünde olduğu Zincirbozan’da yaptı. Burada düzenlenen seminerlerde, Türkiye sorunları üzerine siyasi rakipleriyle uzun tartışmalar yaptı.
Referandumla yasaklar kalkınca da yeniden meclise döndü.
O gün bugündür, yani 17 yıldır ‘Deniz’le partisi arasında med-cezir manzaraları yaşanıyor.
Kâh Ricky Martin şarkısıyla merdivenlerden iniyor, kâh Yunus’lardan Edebali’lerden söz edip Anadolu solu kavramını ortaya atıyor, kah bırakıp gidiyor, dayanamayıp geri dönüyor.
1988 SHP kurultayında hizipçilik iddialarını yalanlarken “Ben Baykalcı değilim” açıklamasını yaptı.
2000′de Yener Süsoy’a “Hizip kurmaya ne maddi gücüm var, ne de benden talimat bekleyen insanlarım…” dedi; “Arkamda ne bana güç katan işadamları, ne medya, ne aşiret, ne de maddi güç var. Ben yalnız bir adamım. Baremin 6. derecesinden emekli Hüseyin Hilmi’nin oğlu Deniz Baykal’ım ben…”

Gladyatör
Lider Biyografilerindeki Türkiye (Aykırı Tarih, 2001) kitabında Deniz Baykal bölümünü yazan Yücel Demirer ve Levent Erçin ona ‘Ya çok sevilen ya da nefret edilen’ başlığını yakıştırdılar.
Bedri Baykam’a göre o, “Herkese rağmen herkesi kurtaracak gladyatör"dü.
Cemal Süreyya’nın (99 Yüz, Kaynak Y, 1991) tabiriyle ise “3 kişinin içinde ahbap, 100 kişi içinde yol gösterici… 1000 kişinin içinde hiç…”
Süreyya, Baykal notlarını -bugünü okurmuş gibi- bitirir:
“Her şey bitti mi? Sayılmaz. Deniz Baykal’ın o saç büklümü, alınyazısını bugün yine özenle gizlemekte… Eskisi kadar güvenli biçimde olmasa da…”

İşte Baykal’ın en sevdiği şiir
“Ne kazandım diye sevin, ne yıkıldım diye yerin”
Bir tarihte CHP liderine en sevdiği şiir sorulduğunda Adam Olmak demişti. Ne zaman sıkılsa, sıkıntısını bu şiirle dindirmişti.
Şairin adı Rudyard Kipling’di. Tercümanı ise Bülent Ecevit…
Şiiri okuyunca, yenildiği her seçimden sonra Baykal’ın nasıl olup da “Zafer bizim” açıklaması yaptığını daha iyi anlayacaksınız:
“Çevrende herkes şaşırsa,
bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır,
hem kendine güvenirsen eğer,
bekleyebilirsen usanmadan,
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana.
düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir,
ikisine de vermeyebilirsen değer,
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
kandırabilir diye safları, dert edinmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
koyulabilirsen işe yeniden.
döküp ortaya varını yoğunu,
bir yazı turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın dile
baştan tutabilirsen yolunu
yüreğine sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da,
herkesin bırakıp gittiği noktada,
sen dayanabilirsen tek
herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken
dost da düşman da incitemezse seni
ne küçümser ne büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyi ile dünya önüne serilir
üstelik oğlum, adam oldun demektir.”

Comments